15 Temmuz: Madalyonun iki yüzü

15 Temmuz şüphesiz Türkiye’nin siyasi tarihinde bir dönüm noktası. Bir yıl önce yaşanan darbe girişimi sivil halkın da hayatını tümden değiştirdi. Artık kimileri kahraman kimileri de vatan haini olarak anılıyor.

Eski adıyla Boğaziçi, şimdiki adıyla 15 Temmuz Şehitler köprüsü. Tam bir yıl önce bu köprüde yaşananlar, ilan edilen OHAL, yapılan binlerce tutuklamanın yanı sıra yaşanan ölümler ve yaralanmalar sadece Türkiye’nin değil, sivil halkın da kaderini ikiye böldü.

Ahmet Yasin Kasarcı darbe gecesi Cumhurbaşkanı Erdogan’ın çağrısına uyup köprüye koşanlardan.

Eşi Ayla Hanım ve kardeşi İrem’le köprüye giden Kasarcı ilk başlarda olayı idrak edemediğini hatırlıyor:

‘Korkmayın bunlar bizim askerimiz bize sıkmazlar dedim hiç eğilmedim yere.’

Ancak sonra olayın ciddiyetini fark etmişler ve vurulan insanları görmeye başlamışlar.

Kasarcı o gece sol kaburgasının altından vurulmuş. Vücuduna giren G3 mermisi sinirlerine zarar verdiği için artık zor yürüyor.

Yasin Bey ‘in en büyük destekçisi eşi Ayla Hanım. O da 15 Temmuz gecesi kolundan yaralanmış. Aynı zamanda kanser hastası olan Ayla Hanım’a göre o gece orada olan bütün askerler vatan haini.

Kasarcı çiftine gazi ünvanı verilmiş. Devlet kendilerine tazminatlarını ödemiş ve o günden beri resmi kurumlarca düzenlenen programlara davet ediliyor ve devlet erkanınca kahraman adlediliyorlar.

Madalyonun diğer yüzü

Bir de madalyonun diğer yüzü var. Aynı gece aynı yerde olan Hava Harp okulu öğrencilerinden Murat Tekin’in anne ve babası.

Sedat ve Şevkiye Tekin geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Adalet yürüyüşüne katıldı. Çünkü bir yıl önce köprüde linç edilen oğulları için adalet arıyorlar.

Hava Harp Okulu öğrencilerinden Murat 21 yaşındaydı. Olay gecesi Yalova’daki okul kampından gece komutanlarından gelen emirle köprüye götürülenlerden.

Tekin ailesinin iddiası oğullarının o gece darbe girişiminden habersiz köprüye götürüldüğü, tek bir kurşun atmadığı ve buna rağmen sivil halk tarafından dövülerek öldürüldüğü yönünde.

Oğullarının ölümünün yanısıra onları en çok yaralayan ise yargısız infaz.

Oğlunun linç edilmiş halinin fotoğrafını gösteren baba Tekin, ‘Bu şekilde mi olması lazım? Bu çocuğun suçu neydi de bu hale getirdiler bunu yapanlar elini kolunu sallayarak geziyorlar?’ sözleriyle yaşadığı acıyı dile getiriyor.

O gece darbeyi planlayanların vatan haini olduğunu ve en ağır cezayı hak ettiklerini söyleyen Sedat Tekin oğlunun suçsuzluğunu ise şu sözlerle ifade ediyor:

‘Bir öğrenci kimseye emir veremeyen bir öğrenci uykusundan kaldırıpta oraya getirilip ateşe atılıyorsa ,silahını da bırakıyorsa, üniformayla böyle katlediliyorsa benim oğlum şehittir’

Murat’ın şehitliği onlar için kesin. Ama resmi kurumlar öyle düşünmemiş. Cenazesini camiye sokmamışlar, selasını verdirmemişler.
O gece yaşananları bir tarafa koymuş Sedat Tekin. Oğlunun ölümünü de. Aradan gecen bir yılın ardından tek beklediği ise bir kuru başsağlığı ve adalet.