“Cogito, ergo sum” Düşünüyorum, öyleyse varım…

“Cogito ergo sum” René Descartes’ın Batı Rasyonalizmi’nin kurucu elementi olan felsefi sözüdür…

Descartes’ın ‘Discours sur la méthode’ 1637 yılında yazdığı ‘Metod Üzerine Söylevler’ kitabında, saptamış olduğu önce dört kuralı…

Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek.
Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak.
Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak.
Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek.

Sonra bu kuralları izleyerek şöyle düşündü:

Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını farzetmeliyim.
Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim.
Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim.
Ya da muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor olabilir.
Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam. Rüya gördüğümü, benimle alay edildiğini ya da bir bedenim olmadığını düşünsem bile bu böyle.

İşte buldum! Düşünüyorum, öyleyse varım!

Gelelim dünden bugüne;

Herşeyin ölçüsü kaçtığı gibi basit ama önemli, zamansız ve alelacele hazırlanan bir halk oylamasını da yüzümüze gözümüze bulaştırmayı başardık…
Helal olsun size, bize!…
Hepimize…
Üç boyutlu Robin Hood’larla Badman’ler yaratmaya devam ediyoruz.

Faslı bir imamın oğlu olan Rotterdam Belediye Başkanı Ahmed Aboutaleb de aynı fikirde, O’da bu toplantılara izin vermedi. ‘Türkiye bu işi çok abarttı…’ Kimsenin bunu konuşmak istememesi de güzel.

Bu işin islamı fobia ile falan bir ilgisi yok, bu bir rot balans yada sibop ayarı yada insanlığa enjekte edilen bir nevi zehirdir. Hemde çok tehlikeli bir zehir. Türkiye’nin uzun zamandır ekseninin doğuya kaydığını farklı platformlarda görmeye alışmıştık aslında. Gerek yok ki, bu algılara ve argümanlara. Batıya, modernizme, çağdaşlaşmaya ve özgürlüklere, farklı kültür ve dinlere, tahammül edemiyordu sistem ve sitemin içindekiler. Diller böyle demesede tepeler hep dumanlıydı.

3 Şubat 2008’de Almanya’nın Ludwigshafen şehrinde 9 Türkün yaşamını yitirdiği yangından sonra Alman Der Spiegel Dergisi’ne rüportaj veren yurtdışındaki Türklerden sorumlu Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, 11 Eylül olaylarından sonra oluşan ‘’İslam korkusu’nun Almanya’da Türk düşmanlığı’nı körüklüyor’’ demesi, yine olaydan sonra dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Almanya’nın Köln şehrinde yaptığı konuşmada ”asimilasyon insanlık suçudur” şeklinde yaptığı açıklamalar iki gün önce Almanya’da, dün Hollanda’da yaşananlar gelecekte yaşanacakların ‘sülyet-i ruh hal-i’ olabilir mi?

Aslında biz böyle değiliz bizlerde sizin gibi cumhuriyete, hukuka ve demokrasiye aşığız, ama aksi argumanlar siyasi misyonumuzu güçlendiriyor ‘yağan yağmurda yola devam’ demekle ‘işte bu bizim hikayemiz’ vizyonu ne kadar dürüstce olur kim bil-e!…

Şu gerçeği unutmayalım, bir müslümanın inancına uygun bir yaşam sürmek istemesi ancak kendi topraklarında mümkündür. Ezan sesi duymadan, ‘iftarlık gazoz’ olmadan batılı bir ülkede yaşayabilmek zordur. Buna rağmen tahammüller size yaşama şansı veriyorsa yaşadığınız o yabancı topraklardaki sizden çok farklı inanca sahip insanların iyi niyetidir kültürel olgunluğudur. Olgun olmayanlarının da varlığını unutmamak gerekir. Misafiri olduğunuz ülkenin dinini, dilini ve sosyal kurallarını öğrenmek gayet tabiki zorundasınız. Sever yada sevmezsiniz, o sizin bileceğiniz bir durumdur.

Dün ve bugün olanların özeti şudur, geçen yıl 15 Temmuz’dan bu yana Dünya’da darbenin ‘PR’ çalışması yapacaksınız, 15 Nisan referandumunu bir tür seçim kampanyasına dönüştüreceksiniz, Avrupa’nın sizden korkması öcü gibi bakması çok doğaldır. Almanya’daki, Hollanda’daki Türkleri bilgilendirmenin binbir yolu var günümüz teknolojileri ile. Yaşananlar Atatürk Cumhuriyeti’nin modern Türkiye imajına sürülen kapkara bir lekedir. Simüle edilen bir ülkenin gittiği pusulanın yanlış olduğu bir kez daha görsel zenginlik kazanmıştır.

Hollanda krizine farklı yorum

Günün farklı gerçeğini Hollanda’da yaşayan güvenliği için kimliğini açıklamak istemeyen bir Türk vatandaşı anlatıyor;
Hollanda Hükümeti Türk bakanlarına dedi ki: “Gelin ama bizim bu hafta seçimimiz var, haftaya seçim bitsin gelin” dedi. ‘Türk Hükümeti inatla biz bu hafta geleceğiz’. Türk Hükümeti Dışişleri Bakanı Hollanda’yı tehdit etti. Hollanda hükümeti, sen kimi tehdit ediyorsun diyerek tedbir aldı, Dışişleri Bakanı’nın uçağına iniş izni vermedi. Rotterdam Valisi, Türk Konsolosluğu’na başka kimse bekliyor musunuz diye sordu, Türk Konsolosluğu hayır beklemiyoruz başka bir programız yok diye yanıtladı.

Bunun üzerine Almanyadaki AKP’li yöneticiler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’yı karayoluyla Almanya-Hollanda sınırından ülkeye girmesini sağladılar. Türk Konsolosluğu Hollanda güvenlik güçlerini şaşırtmak için farklı yönlerdeki araçlara yönlendirildiler, Hollanda polisi hangi araçta kimin olduğunu fark etmesi engellendi. Hollanda polisi durumu farkedince “ne yapmaya çalıştığınızın farkındayız, olmaz…” diyerek Bakanı Türk Konsolosluğu civarında beklemeye başladı.

‘Gelişmeler tamamen Türk Hükümeti’nin hırsı yüzünden gerçekleşmiştir’ diyerek devam ediyor…

Yaşam Simülasyonu

Filozoflar, bir simülasyonda yaşıyor olduğumuz varsayımına dayanarak, bu simülasyonun yaratıcıları hakkında hipotezler geliştirirler.

York Üniversitesinden Peter S. Jenkins bir simülasyon yaratmak için birkaç sebebin olabileceğini öne sürer; bir simülasyonun başka bir simülasyon yaratmasını engellemek için ilk simülasyon ortadan kaldırılır. Bu durumda şu soru gündeme gelir; simülasyonun yaratıcıları simülasyonu neden silme ihtiyacı duyarlar? Daha da önemlisi, eğer içinde yaşadığımız evren simüle edilen pek çok evrenden biriyse, simülasyon argümanı istatistiksel olarak simülasyonun yaratıcılarının da simülasyonun içinde olduğunu kabulle onlar için de geçerli olur.

Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.