NEW YORK

Manhattan’ı Brooklyn’e bağlayan Brooklyn Köprüsü, New York’un değişmez simgeleri arasında yer alıyor. Bugün bile, dünyanın dört bir yanından gelen turistlerin uğrak noktası olan asma köprü sadece New York’un değil, Amerikan tarihinin de önemli bir parçası.

East River üzerinde Brooklyn ile Manhattan’ı birbirine bağlayan Köprünün yapımına 3 Ocak 1870 de başlandı. 13 yıl sonra tamamlandı ve 24 Mayıs 1883 de hizmete açıldı. Tamamlandığı zaman dünyanın en geniş asma köprüsü idi; köprünün kuleleri ise birkaç yıl için ABD’nin en yüksek yapıları olmuştur. Doğu nehri üzerindeki köprünün ana ayakları arasındaki açıklık 486,3 metredir. Köprü inşaat 15,1 milyon dolara malolmuştur. Yapımında yaklaşık 27 kişi hayatını kaybetmiştir.

Bugün 134. yaş gününü kutlayan Brooklyn Köprüsü, bir mimari harika olmanın yanısıra birbirinden ilginç, gizemli hikayeleri barındıran bir tarihi eserdir.

In 1915, the year this photo was taken, liquor vendors were still allowed to use the cool, dark chambers under the bridge.The Library of Congress

BARDAĞI TAŞIRAN 1867 KIŞI

1867 yılında New York, bugünkünden çok daha farklı bir çehreye sahipti. Chrysler ya da Empire State Building’den yoksun, orta boylu binaların hakim olduğu kent, ticaretin merkezi olsa da, komşu ilçeler Brooklyn, Queens ve Staten Island’dan kopuk yaşıyordu. İki yakayı birbirine bağlayan bir köprü olmadığından teknelerle karşıya geçmek zorunda kalan Brooklyn’liler, çetin geçen kış aylarında ve kötü hava koşullarında işlerine gitmekte zorluk çekiyordu.

1800’lü yılların ilk yarısında East River bir kaç kez donarken, hiçbir zaman büyük bir sorun yaşanmamıştı ancak 1867 kışı bardağı taşıran son damla oldu. Bir gecede donan East River, New York’luları hazırlıksız yakalamış, limanda bekleyen gemiler ve tekneler buzda sıkışıp kalmış, ulaşım felç olmuştu. Günlerce süren fenomen karşısında onbinlerce insan işlerine gidememiş, üretim aksamıştı. Çaresiz kalan halk, buz tutmuş nehri patenlerle geçmeye çalışıp yaralananlar olunca zaman kaybetmeden bir köprü inşa etme zorunluluğu ortaya çıktı.

mimar ve mühendis John Roebling

JOHN ROEBLING’İN ŞANSSIZLIĞI

Alman asıllı mimar ve mühendis John Roebling, Manhattan’ı Brooklyn’e bağlayan bir köprü inşa etmenin hayalini kurduğunu, 1867 öncesinde bir çok kez yetkililere ve senatörlere beyan etmişti. Köprü inşasına karar verilince, belediye başkanı saygıdeğer bir mühendis olan Roebling’i göreve çağırdı. East River’daki gemi trafiğini göz önüne alarak bir asma köprü yapmayı hayal eden Roebling, köprünün planları üzerine çalışırken, New York Senatörü Henry Murphy de, bürokratik işlerin hızlanması için politikacı William ‘Boss’ Tweed’e rüşvet vermekle meşgüldü.

İşlemler tamamlanıp 1870’de inşaatına başlanan Brooklyn Köprüsü 1883 yılında bittiğinde, onu bitiren John Roebling olmadı… Aslında John Roebling hiçbir zaman inşaata başlayamadı. 1869 yazında, ekibiyle alanda çalışmalar yaparken ayağı tekneyle iskele arasında sıkışıp kalan John Roebling acilen hastaneye kaldırıldı. Ayağındaki sayısız kırık ve kangren tehlikesinden dolayı parmaklarını kesen doktorlar tetanoza mani olamadılar ve Roebling bir kaç gün sonra komaya girerek hayatını kaybetti. Hayalini kurduğu Brooklyn Köprüsü’nü göremeden ölen John Roebling’in eserini bitirmek ise oğlu Washington Roebling’e kaldı.

VURGUN YİYEN İŞÇİLER

Babası gibi Washington Roebling de bir dehaydı. Sivil savaş sırasında binalar inşa etmiş, yıkılan köprüleri onarmıştı. Zorlu görev ona kalmıştı. İnşaatın ilk etabında, köprüyü taşıyacak beton yapının nehir tabanına oturtulması vardı. Yumuşak çamurdan oluşan nehir tabanı işleri kolaylaştırmıyordu. Bu zorlu operasyona çözüm olarak Roebling, tahta kutular inşa ettirdi. Kutunun içine giren işçi, tabanı kazarak kutuyla beraber yavaş yavaş derinlere inecekti. Kutuya basınçlı oksijen pompalanıyordu. Ancak bilinmeyen bir fenomen meydana geldi ve yüze yakın işçi, baş dönmesi, kusma, geçici körlük gibi şikayetlerle hastaneye kaldırıldı.

Doktorlar işçilere vurgun teşhisi koydular. Çok hızlı yüzeye çıkan işçilerin bazıları felç oldular. Vurgun yiyen bir kişi daha vardı, Washington Roebling’in kendisi. Kısa aralıklarla iki kriz geçiren Roebling, yediği vurgundan dolayı felç olmuştu. Köprüyü bitirmek için yeni biri gerekiyordu.

Mimar John Roebling eşi Emily Warren Roebling

KÖPRÜYÜ KURTARAN KADIN; EMILY

Brooklyn’in laneti yeniden vurmuş, Washington Roebling felç olmuştu. Evinin penceresinden inşaatı seyreden Washington Roebling, bir aile meselesine dönen Brooklyn Köprüsü’ne devam edilebilmesi için eşi Emily Warren Roebling’i görevlendirdi. Tüm iş seyahtlerinde eşiyle birlikte gezen Emily, mimaride ve mühendislikte işçilere talimat verecek kadar bilgiye sahipti. En önemlisi de kocasına yardımcı olmak istiyordu. Haftada birkaç kez şantiyeye gidiyor kocasının mesajlarını iletiyordu.

Zamanla, işçiler Emily Roebling’i yeni patronları olarak görmeye başladılar. Kendisine olan güven o kadar büyümüştü ki, köprünün tanıtımını da Emily yapıyor, yabancı diplomatlarla görüşüyor, yerel yetkililerden randevular alıyordu. Köprünün inşaatı neredeyse 14 yıl sürdü ve bu 14 yılın 11’inde kontrol Emily Warren Roebing’in elindeydi. 24 Mayıs 1883’te Brooklyn Köprüsü’nün açılışında, karşıdan karşıya geçen birkaç kişiden biri oldu.

21 FİL VE 17 DEVEYLE SAĞLAMLIK TESTİ

Köprünün inşaatı 14 yıl sürdü, 15 milyon dolara mal oldu ve toplamda 27 işçi, çeşitli iş kazalarından hayatlarını kaybetti. Ancak inşaat bitince de ölümler bitmedi ve Brooklyn’in laneti açılıştan birkaç gün sonra bir daha vurdu. 30 Mayıs günü New York’lular köprüyü Brooklyn’den Manhattan’a geçmek için bir araya gelmiş, asma köprüye adımlarını atmışlardı. Herkes hala biraz gergindi. Bir kadının ayağının takılıp tökezlemesiyle “Köprü yıkılıyor!” diye bağıran bir kişi paniğe sebep oldu. Yaşanan kaosta 12 kişi hayatını kaybetti, 36 kişi yaralandı.

Bunun üzerine New York belediye yetkilileri ilginç bir çözüm buldular. Dönemin en çok tanınan sirk sanatçısı P.T. Barnum’u çağıran yetkililer, fil ve develeriyle köprüden geçmesini istediler. Birkaç gün sonra, binlerce kişinin gözleri önünde, tanesi 6 ton ağırlığında yirmi bir fil ve on yedi deve yürüyerek köprüden karşıya geçti. Herkes köprünün sağlamlığına ikna olmuştu.

Brooklyn Köprüsü’nde bulunan gizli sığınak

49 YIL GİZLİ KALAN YAŞAM ODASI

2006 yılında köprüyü elden geçiren işçiler, hayrete düşüren bir buluşa imza attılar. Köprünün Manthattan tarafındaki girişine yakın bir odacık keşfeden işçiler içinde sayısız konserve kutu ve bariller buldular. Üzerinde “Sadece düşman saldırısında açınız” yazılı kutuları inceleyen işçiler, 1957 ve 1962 tarihiyle karşılaştılar. Sovyetler Birliği ile tansiyonun en yüksek olduğu 1960 başları, Küba füze krizi, Kore Savaşı derken, birileri olası düşman saldırısında Brooklyn Köprüsü’nü sığınak olarak kullanmayı hayal etmiş.

İşçiler odada, ilaç kutuları, boş tenekeler, su bidonları ve 350.000 kraker buldular. Yetkililer sığınağın resmi bir sığınak olmadığını, nükleer saldırı sırasında sokaktakiler kadar köprünün içindekilerin de öleceğini belirterek, kimliği belirsiz birinin burayı tek başına oluşturduğu kanısına vardılar.

Brooklyn Bridge Champagne Photographer Stanley Greenberg

ALKOL YASAĞINDAN KAÇIRILAN ŞAMPANYALAR

Brooklyn Köprüsü’nün sakladıkları sadece sığınaklar değil. Nehir tabanına oturan beton blokların içinde, yüksekliği 10 metreyi bulan mahzenler yer alıyor. Sene boyunca sıcaklığın 15 derece civarında olduğu ve hafif nemli bir havanın hakim olduğu odalar, zamanında şarap ve şampanya mahzeni olarak kullanılıyordu. Belediye tarafından tüccarlara kiralanan mahzenlerde, binlerce şişe şarap ve yüksek kalitede şampanya yıllarca tüketilmeyi beklediler. Alkol yasağı zamanında depo olarak kullanılan mahzenler, yasağın kalkmasının ardından tekrardan şişelere ev sahipliği yaptı.

1930’lu yılların ortalarında mahzenlerde partiler düzenlediği, insanların şık kıyafetler giyip, canlı müzik eşliğinde New York sosyetesinin önemli şahsiyetleriyle bir araya geldiği konuşulurdu.

The design of the Brooklyn Bridge allowed for two wine cellars, one on each shore.
Hulton Archive/Getty Images

‘SONSUZA DEK’ KİLİTLERİNİN ÖMRÜ 3 AY

Love locks on the Brook­lyn Bridge Photo by Engin Tufan Sevimli

Brooklyn Köprüsü’nün diğer bir özelliği de aşıklar köprüsü oluşu. Paris’teki Pont Des Arts’da olduğu gibi dünyanın dört bir yanından gelen çiftler, üzerlerine adlarını kazıdıkları, hatta lazerle yazdırdıkları kilitleri köprünün parmaklıklarına asarak, aşklarının sonsuza dek sürmesini ümit ediyorlar… Ne ki; ‘Sonsuza dek’, Brooklyn Köprüsü için üç ay anlamına geliyor. Belediye yetkilileri üç dört ayda bir köprüye gelerek kilitleri oldukları yerden kaldırıyor.

Bunun arkasında iki neden var. Birincisi Brooklyn Köprüsü tarihi eser olarak görülüyor. Bu yüzden köprüyü herhangi bir şekilde değiştirmek kesinlikle yasak. Ayrıca, Paris’li yetkililerin geçmişte açıklamış olduğu gibi, sayıları onbinleri bulan kilitler, ağırlıklarından dolayı köprüye zarar veriyor. Geçtiğimiz mart ayının sonlarında, 2014 temizliğine gelen belediye yetkilileri, köprüden 5.600’ün üzerinde kilit çıkardı. Brooklyn Köprüsü rahatlamış olsa da, 5.600 çiftin aşklarının devam etmesini umuyoruz.