Hotel Hugo
Hotel Hugo

HOTEL HUGO

SoHo’nun batısındaki Hudson meydanı civarı herkesçe sevilen Ear Inn isimli gastropub’ı ile tanınır. Bugünlerde ise art deco mimarisiyle 20 katlı Hotel Hugo, Manhattan’ın şaşırtıcı derecede sessiz bu köşesini keşfetmek için iyi bir vesile. Lobisindeki beş metre yüksekliğindeki traverten duvarlar, ceviz duvar kaplamaları ve alçak, deri oturma grupları, Beverly Hills’de yaşayan tasarımcı Marcello Pozzi’nin imzasını taşıyan otele 1940’ların Roma’sını anımsatan bir hava katmış. Otelin giriş katındaki, Il Principe isimli lokantada herkesin sevdiği Bolonez soslu lazanya, midyeli linguini ve ızgara levrek gibi lezzetli İtalyan klasikleri servis ediliyor. Odalar çok geniş olmamakla birlikte o kadar iyi planlanmış ki yatağınızın etrafında ve bazılarında duşun yanında küvet de olan banyolarda rahatça hareket edebiliyorsunuz. Otelin üst katlarındaki odalarda Hudson’dan Hoboken’a uzanan bir manzara var ama bu odalar için verilecek ekstra ücreti SoHo’da alışveriş yaparak harcamak daha mantıklı olabilir. Çatı katında Küba temalı Azul ve Bar Hugo, 360 derece manzaraya sahip iki ayrı mekan. Yaz mevsiminde lezzetli Mojito’lar sunan Azul, üstü açık olduğundan daha çok tercih ediliyor. Çift kişilik odalar 410 Dolar’dan başlıyor; hotelhugony.com

Baccarat Hotel & Residences
Baccarat Hotel & Residences

BACCARAT HOTEL & RESIDENCES

Prenseslere layık bir otelin içinde kaç adet devasa Baccarat kristal avize vardır dersiniz? New York siluetine yeni eklenen bu müthiş şıkırtılı otele bakılırsa cevap 17. Oteldeki kristal dokunuşlar bu avizelerle bitmiyor. Skidmore, Owings & Merrill mimarlık şirketinin tasarladığı binaya yaklaştıkça dış cephesindeki ışıltıdan gözleriniz kamaşmaya başlıyor. Daha sonra alt lobide 1800 adet Baccarat Harcourt kristal şarap kadehinden oluşan, LED ışıklarla aydınlatılmış nefes kesen duvarla karşılaşıyorsunuz. Büyük oturma salonlarından geçip 20 metre uzunluğundaki, tonoz tavanlı otel barında kristal sanat eserleri ve kristal aplikleri görüyorsunuz. Daha sonra nihayet 112 odadan size ait olanına çıktığınızda ise artık kristal masa lambaları ve vazolarla iyiden iyiye büyülenmiş oluyorsunuz. Çok da mini olmayan, kırmızı lake minibarın içinde Fauchon marka bademli bisküviler, çikolatalar, çedar peynirli minik krepler var. Mascioni marka özel imalat jakarlı yatak örtüleri de sakin ruhlu, şık odalardaki hoş dokunuşların yalnızca bir kısmı. Odaların ısı ayarından oda servisi siparişine, televizyondan perdelere tüm detaylar cep telefonu büyüklüğünde bir tablet üzerinden kontrol ediliyor. Otelin, 2013’te The Connaught’ın ortak alanlarını yenileyen tasarımcı Stephen Sills’in imzasını taşıyan Chevalier isimli restoranı için hiçbir harcamadan kaçınılmamış. Michelin yıldızlı Cru restoranın başındaki şef Shea Gallante, karamelize edilmiş tekesakalı çiçeği, pırasalı Maine ıstakozu ve 145 Dolar’a Royal Transmontanus havyarı servis ediyor. Günün sonunda ise prenses, kristal ayakkabılarını çıkartıp Amerika’da türünün tek örneği olan Spa de la Mer’e giriş yapıyor. Çift kişilik odalar 900 Dolar’dan başlıyor; baccarathotels.com

The New York Edition Hotel
The New York Edition Hotel

THE NEW YORK EDITION

Şimdi inanması zor ama Venedik’teki çan kulesinden ilham alınarak benzer tasarlanmış, 41 katlı, 213 metre yüksekliğindeki Metropolitan Life Saat Kulesi 1910’da inşa edildiğinde dünyanın en yüksek binası unvanına sahip oldu. Ancak tam üç sene sonra tacını, Lower Manhattan’daki Woolworth Binası’na kaptırdı. Sonraki yıllarda gitgide yıldızı parlayan Madison Square Park’taki gururlu varlığını sürdürdü. Sonunda Ian Schrager’in Edition markası altında 273 odalı bir otele dönüştürüldü. Üst kattaki odaların çoğundan kuzeyde Empire State Binası; güneyde ise Tom Brady, Gisele Bündchen ve Rupert Murdoch’un yaşadığı One Madison kulesi gözüküyor. Bütün odalarda açık sarı parkeler, abanoz yatak başları ve kapı çerçeveleri, bembeyaz kanepeler, açık sarı banyolar göze çarpıyor. Otelin ikinci katındaki The Clock Tower isimli restoran her daim kalabalık ve cıvıl cıvıl. Tıpkı lambrili duvarları gibi, 1920’ler ve 30’larda Metropolitan Life’ın merkez ofisi olarak kullanıldığı yıllara dönüş niteliğindeki mimari detaylarla tasarlanmış. Londra’nın parlak ismi Jason Atherton’un elinden çıkmış menüde yabani mantarlı peynirli makarna gibi Amerikan klasiklerinin şık yorumları ve ağır ateşte pişmiş dana yanağı ve yoğurt, körili soğan, közlenmiş patlıcanla, üzerine salatalık serpiştirilmiş, Kuzey Afrika baharatlarıyla harmanlanmış kuzu eti gibi lezzetler yer alıyor. New Yorklular burada masa bulmak için birbiriyle yarışıyor. Çift kişilik odalar 600 Dolar’dan başlıyor; editionhotels.com

The Boro Hotel
The Boro Hotel

THE BORO HOTEL

Long Island City her şeye uzak diye düşünenlerdenseniz hem çok haklısınız hem de biraz haksız… Queens’in Dutch Kills mahallesinde yeni açılan bu endüstriyel-şık otel, Manhattan’da 57’nci Cadde’ye yalnızca iki metro durağı uzaklığında; Williamsburg’a ve özellikle yeni Williamsburg olarak nitelendirilen Astoria’ya çok yakın. Otelin tasarımcıları, 108 adet loft odayı Manhattan’a bakacak şekilde büyük balkon ve teraslarıyla birlikte planlarken; ücra bir lokasyonun eksilerini artıya çevirebilmeyi başarmış gözüküyorlar. Metal kalaslarla kaplanmış endüstriyel dış cepheyi aşıp içeri girdiğinizde çok daha sıcak ve samimi bir ortamla karşılaşıyorsunuz; Berlin ve Mexico City’nin karizmatik bir karışımı gibi. Grzywinski + Pons’un kullandığı beton bloklar ve graffiti stili; kitapların olduğu lobi, meşe parkeler ve mantar tavanlar mekanı hem havalı hem davetkar gösteriyor. Çam parkeleri, uçuk yeşil ahşap panelleri, tahta yatakları, çalışma masaları ve iskemleleriyle odaların içi çok ferah, banyolar şaşırtıcı derecede büyük. Çatı katındaki bar ile giriş katındaki açık ve kapalı kısmı olan, Amerikan ve Fransız bistro yemekleri yiyip butik bira içebileceğiniz restoran daha henüz açıldı. Çift kişilik odalar 340 Dolar’dan başlıyor; borohotel.com

1 Hotel Central Park
1 Hotel Central Park

1 HOTEL CENTRAL PARK

Doğa dostu 1 Hotel Central Park, havalı projeleriyle tanınan AvroKO grubu ve Kemper Hyers tarafından tasarlanmış. Geri kazanılmış ahşaptan stil sahibi mobilyalar, duşlarda beş dakika dolduğunda haber veren alarmlar, yatak baş uçlarında not defteri yerine konulan kara tahtalar, dolapların içindeki geri dönüşümlü karton elbise askıları, organik Keetsa yatak şilteleri, üç kez filtreden geçirilmiş musluk suyu, hem iç hem dış mekanlarda sarmaşıkların göze çarptığı bir tasarıma sahip olan, baştan aşağı doğal dokunuşlarla donatılmış 229 oda… Tüm bunlar yetmezmiş gibi odaların içindeki Google Nexus tabletlerden televizyon, ışıklar, termostat, perdeler ve oda servisi kumanda ediliyor ve konaklamanız esnasındaki karbon ayak izinizle ne kadar su ve enerji harcamış olduğunuz hesaplanabiliyor. 100 kişilik Jams Restoran’ın şefi Jonathan Waxman, aynı isimli çok sevilen ilk mekanını 1980’lerde açmıştı. Şimdi de bu Jams’de “çiftlikten masaya” konseptini hayata geçiriyor. Tarhun otlu tereyağ soslu ızgara tavuk, kırmızı biberli patates pancake’lerin yanında füme somon, mısır ve havyar, Waxman’in en sevilen yemeklerinden. Ayrıca yengeç etli rigatoni ve ananas salsa’lı kılıçbalığı, şefin, repertuvarına yeni eklediği lezzetler. Tüm yemeklerde yerel veya sürdürülebilir yöntemlerle yetiştirilmiş organik malzemeler kullanılıyor. Yediklerini eritmek isteyenlere otelin içinde, Wisconsin’deki bir jimnastik salonundan geri dönüştürülen parkelerle döşenmiş, Manhattan için bir lüks olan koskocaman pencerelere sahip bir fitness salonu mevcut. Dilerseniz otelin bisikletiyle iki blok kuzeydeki Central Park’ta gezinebilirsiniz. Çift kişilik odalar 420 Dolar’dan başlıyor; 1hotels.com