Rusya: Trump’ın bir türlü kurtulamadığı skandal

Donald Trump’ın seçim kampanyasının yarattığı şaşkınlık ve Beyaz Saray’daki ilk günlerinde yaşanan kaotik olayların içerisinde bir şey var ki, ABD Başkanı’nın yakasını bırakmıyor.

O konunun adı, Rusya.

Şubat ayında Michael Flynn’in ulusal güvenlik danışmanlığı görevinden aniden ayrılması ve Adalet Bakanı Jeff Sessions’ın Rusya’nın Washington Büyükelçisi Sergei Kislyak ile yaptığı görüşmelerin ortaya çıkması, Trump yönetimini Rusya’nın çıkarlarıyla ilişkilendiren bir dizi tartışmalı durumun arasında yer alıyor.

Erken uyarı sinyalleri
Bilgisayar korsanlarının Demokrat Parti’yi hedef aldıklarına dair ilk haberler Mayıs 2016’da çıktı. Bundan sonra geçen iki ay içerisinde ABD istihbarat kurumlarının siber saldırıları Rus korsanlarla ilişkilendirdiğine yönelik bir dizi haber yayınlandı.

Temmuz ayında da Demokratik Ulusal Kongre arifesinde, Wikileaks korsanlar tarafından çalınan ve iç yazışmalardan oluşan 20 bin e-postayı yayınladı. ABD istihbarat yetkililerinin bu operasyonun arkasında Rusya bulunduğundan “büyük oranda emin” olduklarını söylemelerine karşın Trump kampanyası elde edilen bulguların gerçekliğini kabul etmeyi reddetti.
Bunun aksine, düzenlediği basın toplantısında Trump, Rus korsanlara Hillary Clinton’ın tartışma yaratan şahsi e-posta sunucusunu hedef almaları çağrısı yaparak, büyük tepki çekmişti.
Trump bu açıklamasında, “Rusya, eğer beni duyuyorsan, umarım kaybolan o 30 bin e-postayı bulursun” demişti.


İlk zayiat
E-postaların çalınması skandalıyla aşağı yukarı aynı dönemlerde, Trump’ın o dönemki kampanya müdürü Paul Manafort, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkileri bulunan bir iş adamının anlaşmaları da dahil olmak üzere Ukrayna ve ABD’de Rus çıkarlarını temsil etmek için milyonlarca dolar nakit para almakla suçlandı.
Manafort kampanyayı yönetirken, Cumhuriyetçi Parti de Ukrayna’daki çatışmayla ilgili programının dilini değiştirerek, Rusya karşıtı kısımları çıkardı. Bu değişikliğin, Trump kampanyasının iki temsilcisinin emri üzerine yapıldığı öne sürüldü.
Manafort hakkında Federal Soruşturma Bürosu (FBI) tarafından soruşturma açıldı ve bunun üzerine kampanya müdürlüğü görevini bıraktı. Aynı Flynn gibi, 40 yılı aşkın bir süredir siyasetin içinde yer alan Manafort, da Trump’ın etrafında oluşan kaos ve tartışmaların bir kısmını yönetmesi gerekirken bunların kurbanı oldu.

İstihbarat kurumlarıyla uzlaşmazlık
ABD istihbarat topluluğu, Ekim ayında yayınladığı bir açıklamayla, Demokratik Ulusal Komite’ye (DNC) yönelik siber saldırıların faili olarak Rusya’yı resmen suçladı.
Trump, bu bulgulara da itiraz etmeyi sürdürerek, Clinton ile yaptığı bir tartışmada, “Rusya olabilir ama Çin de olabilir. Başka bir sürü insan da olabilir. Yatağında yatan 200 kiloluk bir adam da olabilir” dedi.
İstihbarat kurumlarının bulgularıyla ilgili açıklamayı yaptığı gün, Trump’ın 2005 yılında çekilmiş ve kadınlarla ilgili aşağılayıcı ifadeler kullandığı “Access Hollywood” programının perde arkası çekimleriyle ilgili video yayınlandı.
Bundan tam bir saat sonra, Wikileaks Clinton’a ait binlerce yeni e-postayı yayınladı.
Trump, e-postaların çalınmasının arkasında Rusya’nın olduğuna yönelik görüş birliğini kabul etmemeyi sürdürüyor.

‘Putin’in akıllı olduğunu hep biliyordum!’
Aralık ayında, FBI ve İç Güvenlik Bakanlığı, ABD istihbarat birimlerinin Rusya’yı e-postaların çalınmasıyla ilişkilendiren bir rapor yayınladı.
Buna karşılık olarak, Başkan Barack Obama 35 Rus diplomatı sınır dışı etti ve Rusya’ya yönelik yeni yaptırımlar uygulamaya koydu.
Tüm dünyanın Putin’in yanıtını beklemesine karşın Rusya lideri karşılık vermemeyi tercih etti.
O dönem başkanlığa seçilmiş olan Trump, attığı Twitter mesajıyla Putin’e destek vererek, “Geciktirme akıllı bir hamle – (Putin’in) çok akıllı olduğunu hep biliyordum!” yazdı.
Putin’in karşılık vermemesi birçok kişi tarafından akıllıca bir halka ilişkiler hamlesi olarak görülmesine karşın yapılan haberler; ABD istihbarat yetkililerinin, Rusya’nın bu yaptırımların uzun ömürlü olmayacağına inandığı için karşılık vermediğini düşündüğünü öne sürüyor.
Aynı ay içerisinde Trump, kabinedeki en önemli görevlerden biri olarak kabul edilen dışişleri bakanlığı için Rex Tillerson’ı aday gösterdi.
Tillerson’ın Kongre’den onay almasının önündeki en büyük engeli Putin ile yakın ilişkileri oluşturuyordu.
Petrol şirketi ExxonMobil’in CEO’su olan Tillerson, Rusya lideri yakın kişisel bir ilişki kurmuş ve bu da ABD diplomasisinin en tepesine geçmeye uygun olup olmadığıyla ilgili soru işaretlerinin doğmasına neden olmuştu.
Tillerson, 2 Şubat’ta yemin ederek, dışişleri bakanlığı görevine başladı.

Trump ‘dosyası’
Buzzfeed, Ocak ayında İngiliz eski bir istihbarat yetkilisi olan Christopher Steele tarafından hazırlanmış ve Rusya’nın Trump’a şantaj yapmasını sağlayabilecek bazı bilgilere sahip olduğunu öne süren bir dosyanın olduğunu bildirdi.
Dosyadaki bilgilendirme notları arasında Trump’ın Rusya istihbarat servisi tarafından Moskova’daki bir otelde hayat kadınlarıyla birlikte çekilmiş bir videosu bulunduğuna dair iddialar da yer alıyordu.
Trump, bu iddiaları “sahte haberler” diye tanımlayarak, doğru olmadığını savunuyor.
CNN, Obama ve o dönem başkanlığa seçilmiş olan Trump’a bu dosyanın varlığıyla ilgili istihbarat yetkilileri tarafından bilgilendirme yapıldığını bildirirken, Buzzfeed de işi biraz daha ileriye taşıyarak, dosyanın içeriğini yayınladı.
Bu belgeler, halihazırda karışık olan siyasi gündeme bomba gibi düştü ve teyit edilmemiş iddiaları yayınlamasından dolayı Buzzfeed’in ağır eleştirilere maruz kalmasına yol açtı.
Flynn hakkındaki kanıtlar…
İstihbarat yetkililerin, aylarca farklı iddiaları gündeme getirmesinin ardından nihayet Şubat ayında Rusya hakkındaki en somut ve en zarar verici skandal patlak verdi.
Washington Post, Flynn’in Trump görevi devralmadan önce Obama’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımların kaldırılması konusunu Rusya’nın Washington Büyükelçisi Sergei Kislyak ile görüştüğünü bildirdi.
Rusya’nın propaganda kanalı olarak gösterilen RT’ye sık sık konuk olan ve bir kez de Putin’in olduğu bir akşam yemeğine katılan Flynn, geçen yılın sonlarında “Rusya büyükelçisi ile yaptığım telefon görüşmeleri hakkında o dönemin seçilmiş başkan yardımcısı ve diğer yetkililere eksik bilgi vererek, dikkatsizce bilgilendirdiğini” söyleyerek Trump yönetimindeki ulusal güvenlik danışmanlığı görevinden istifa etti.
ABD’de sivil vatandaşların diplomatik süreçlere müdahil olmaları yasadışı bir faaliyet olarak nitelendiriliyor.

… ve son olarak Sessions
Adalet Bakanı Jeff Sessions, seçim kampanyası döneminde “Ruslarla hiçbir şekilde iletişim kurmadığını” ifade ettiği, adaylığıyla ilgili onay oturumunda yalan söylemekle suçlanıyor.
Sessions’ın da Kislyak ile Eylül ayında özel bir toplantıda, Temmuz ayında da bir grup büyükelçiyle yapılan görüşmede bir araya geldiği ortaya çıktı.
O dönem Alabama senatörü olan Sessions, Trump’ın Beyaz Saray’a uzanmasını sağlayan sürecin en önemli aktörleri arasında yer alıyor.
Ancak Sessions, Kislyak ile yaptığı görüşmelerin, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nin üyesi olma göreviyle bağlantılı olduğunu ve seçim kampanyasıyla hiçbir ilişkisi olmadığını söylüyor.
Temsilciler Meclisi’nin Demokratik Azınlık Lideri Nancy Pelosi, Sessions’ın yemin altında yalan söylediğini belirterek, istifa çağrısı yapıyor.
Adalet Bakanı ayrıca, Rusya’nın e-postaların çalınmasındaki rolüyle ilgili FBI soruşturmasının idaresinden kendini azletmesi gerektiği baskılarıyla da karşı karşıya.
Trump, Putin’e duyduğu saygıyı ve Rusya ile daha yakın ilişkiler kurma arzusunu hiçbir zaman gizlemedi.
Ancak, buradaki daha önemli ve Başkan’ın da bir türlü kaçamadığı soru, bu ilişkilerin halihazırda ne kadar yakın olduğu.