Türkiye’nin ilk Citta-slow’u yani ‘Yavaş Şehri’ Seferihisar’ın gözbebeği Sığacık; lezzet, tarih ve huzur dolu bir liman kasabası. Brandlifemag.com yazarı Serra Tükel’in kaleminden Ege’nin deniz kokan ‘yavaş şehri’ Sığacık…

Günlerden pazar. Ailemin yanında İzmir’deyim. İstanbul koşuşturmasından uzakta, bir nevi tatildeyim. İzmir’de pazar günleri bizim için şehirden uzaklaşma ve civar ilçeleri ziyaret günüdür. Yaz-kış, yağmur çamur demeden Çeşme, Foça, Kuşadası ya da Şirince yollarına düşme günü…

Bu sefer ise istikametimiz bizimkilerin yeni favorisi Seferihisar Sığacık. ‘Bayılacaksın!’ diyor annem birkaç kez üst üste. ‘Hele bir pazarı kuruluyor, neler var neler…’ diye de ekliyor. Meraklanıyorum ve düşüyoruz Sığacık yollarına…

İLK DURAK BADEMLER KÖYÜ

Seferihisar’a gelmeden birkaç kilometre önce sağda Urla’ya bağlı Bademler Köyü’ne de bir uğruyoruz. Bademler, 1960’larda Hülya Koçyiğit ve Erol Taş’ın başrollerini oynadığı meşhur Susuz Yaz filmine sahne olmuş bir Alevi köyü. Aynı zamanda Türkiye’nin camisi olmayan tek köyü olma özelliğini de taşıyor. Bu köyde belki cami yok ama pek çok ilçemizde bile olmayan bir tiyatro salonu ve oyuncak müzesi var! Hatta meydanda çöplerini ayrıştırmak için kullandıkları geri dönüşüm kutuları bile mevcut. Ege’nin aydın ve medeni köylerinden biri özet olarak.

Bademler’de de o gün pazar kurulmuş. Köyün hanımları evde hazırladıkları yaprak ve lahana sarmalarını, böreklerini tepsi ve tencerelerde satışa sunmuşlar. Hanımlarla kısa sohbetimizde Bademler Pazarı’nın Sığacık kadar büyük olmadığını; ama hem daha sakin hem de fiyatların biraz daha uygun olduğunu öğreniyorum. Köydeki kısa turumuzu tamamlayıp bir sonraki durak Seferihisar Sığacık’a doğru yola devam ediyoruz.

‘CİTTA-SLOW’ SEFERİHİSAR

Seferihisar’ın girişinde sırtında evler taşıyan bir salyangoz logosu göze çarpıyor. Bu logo Citta-Slow’un simgesi, aynı zamanda da Seferihisar’ın popülaritesinin gitgide artmasında da önemli rol oyunuyor. Seferihisar 2009 yılında Türkiye’nin ilk Citta-slow’u yani ‘Yavaş Şehri’ ilan ediliyor. İtalya çıkışlı bu akım küreselleşme karşıtı bir kentleşme hareketi. Citta-slow, yaşadığımız şehirlerin insanları hızlıca tüketip mutsuzlaştırdığını ileri sürerken, alternatif olarak ‘yavaş şehirlerde’ insanların doğal kaynaklarına, el sanatlarına, gelenek ve göreneklere sahip çıkacakları, yenilenebilir enerji kullanılan, karşılıklı daha güçlü iletişim ve sosyalleşmenin sağlandığı kentleri hedefliyor.

Ağırlıklı tarım ile geçinen Seferihisar ilçesi, Türkiye’nin ilk citta-slow’u olunca buna bağlı olarak Seferihisar Belediyesi çeşitli projeler geliştiriyor. Yöresel lezzetlerin keşfi, yerli tohumların korunması, organik tarımın desteklenmesi, üreticinin ürünlerini aracısız satabileceği pazarlarının kurulması bu projelerden birkaçı. Diğer yandan Teos antik kentinde kazılar tekrar başlatılıyor ve Sığacık kalesi ve civarından yapılan çalışmalarla kale içi de eski güzelliğine kavuşuyor.

UFACIK, TEFECİK, İÇİ DOLU SIĞACIK

Gelelim yolculuğumuzun asıl destinasyonu ve Seferihisar’ın gözbebeği Sığacık’a. 16. yüzyıldan kalma surların içinde yer alan bu küçük liman kasabası, özellikle pazar günleri tam bir ana bana günü! Arabamızı zar zor bir yere park ettikten sonra pazarın başlangıç noktası olan tarihi sur kapısından geçerek gezmeye başlıyoruz.

Kadınlar Pazarı

‘Kadınlar Pazarı’ diye de adlandırılan Sığacık Pazarı, bildiğimiz semt pazarlarından oldukça farklı. Burada tezgahları asıl dolduran ne tekstil ürünleri ne de sebze meyveler. Hanımların evlerinde hazırladıkları tepsi tepsi börek, çörek ve baklavalar, rengârenk kavanozlarda turşu, salça ve reçeller, serçe parmak inceliğinde sarılmış sarma ve dolmalar, Sığacık pazarının öne çıkan lezzetleri arasında.

Kale İçi’nin taş kaldırımları ve dar sokakları arasında gezerken, bir el ya da bir çatal uzanıyor önünüze, ucunda bir tadımlık tatlı ya da sarma olan… Beğendiklerinizden istediğiniz kadar paketletip yolunuza devam ediyorsunuz.

İzmir’den gelen pek çok kişi evlerine haftalık yemek alışverişini yapmak üzere Sığacık pazarını turlarken, kimileri de sokak aralarında yer alan küçük kafelerde piknik usulü aldıklarını çay eşliğinde keyifle yemeğe başlıyor.

DELİCEE BY BARBARA

Kale İçi’nde turlarken Delicee by Barbara’nın tezgâhı dikkatimi çekiyor. Buradan kendime birer kavanoz ev yapımı Hibiscus-Nar ve Portakal-Ayva marmeladı ediniyorum. Delicee’nin tezgâhında marmelatlar dışında çeşitli baharatlar, pancarlı tuz, ev yapımı biscotti’ler de sunuluyor.

LA’DUDE ART CAFE

Yine bir başka sokak arasında gezinirken duvarları rengârenk saksılarla süslenmiş La’Dude Art Cafe dikkatimi çekiyor. Sempatik bir avlusu olan bu kafenin sahibiyle kısa bir sohbet ediyoruz. Kapalı alanda hem kendi yaptıkları seramik ve resimleri sergiliyorlar hem de başka sanatçıların sergilerine yer veriyorlar. Haziran ayından itibaren La’Dude’de her cumartesi bir sergi açılışı olacağını ve ortadaki avluda aynı zamanda tango geceleri düzenleneceğini de öğreniyorum.

LİMAN RESTORAN

Kale İçi’ndeki gezintimiz Sığacık Kalesi’nin merkezindeki geniş kale avlusuna varınca bitiyor. Surların hemen bitiminde sıra sıra balıkçı teknelerinin olduğu Sığacık limanı görülüyor. Sığacık’ın toprakları gibi denizi de oldukça verimli. Hatta Ege’nin en zengin balık çeşidinin Sığacık’ta olduğunu öğreniyorum. Hal böyle olunca gezimizi güzel bir balık ile tamamlamak farz oluyor ve limana en yakın konumda olan Sığacık Liman Restoran’da kendimize mükellef bir ziyafet çekiyoruz.

Bu ufacık liman kasabası bizi hiç yormadan lezzet, tarih ve huzur dolu bir gün sunuyor. Torbalarımızı reçeller, baharatlar ve lor peynirli baklavamızla doldurup evimizin yolunu tutuyoruz.

Geçirdiğim en güzel pazarlardan biri olduğu için bizimkilere de ayrıca teşekkür ediyorum. Sığacık artık benim de favori hafta sonu güzergâhlarımdan biri şüphesiz. Güzelliğini olduğu gibi koruması dileğiyle…